ŞEYH ALİ SEBDİ HAZRETLERİ
Palu İlçesi'nin üç kilometre doğusunda Murat Nehrine bakan bir tepe üzerinde medfundur. Türbenin bulunduğu yer, eski Palu yerleşim alanının tam karşısındadır. Türbe tuğla ve çimentodan inşa edilmiştir. Makam bölümünün üzeri betondan yapılmış bir kubbe ile kaplıdır. Diğer bölümlerin üzeri ise beton dökülerek dam şekline getirilmiştir. İç mekânı birbirine geçişlerle üç bölüme ayrılır. Bu bölümlerde Şeyh Ali Sebdi Hazretleri ve yakınlarının mezarları vardır. Mescit bölümü ayrı inşa edilmiş olup, türbeye çok yakındır. Aydınlatmalar önden üç büyük, yanlardan üç küçük pencereyle sağlanır. Türbenin içinde elektriği, dışında ise akarsuyu mevcuttur.
ŞEYH ALİ SEBDİ HAZRETLERİ KİMDİR?
Şeyh Ali Sebdi Hazretleri aslen eskiden Diyarbakır'a, şimdi ise Mardin'in Savur ilçesine bağlı "Kırkdirek" köyündendir. Bu köye "Kırkdirek" adı, Şeyh Ali Sebdi Hazretleri Mevlana Halidi Bağdadi'nin kırkıncı halifesi olduğu için verilmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, hicri 1202 yılında doğduğu rivayet edilir. Babasının ismi Süleyman'dır. Ali Sebdi Hazretleri ilk derslerini babasından almış, daha sonra yöredeki tanınmış hocalara giderek bilgisini artırmıştır. Bir süre sonra da Kırkdirek Köyü'ndeki medresede hocalığa başlar. Bir gün köye gezginci kıyafetiyle bir yabancı gelir. Ali Sebdi Hazretleri bu yabancıyı misafir etmek için evine götürür. Onun olağan dışı halleri Ali Sebdi Hazretleri'nin dikkatini çekince kim olduğunu sorar. Gelen bu yabancı devrin büyük mutasavvıfı Mevlana Halid-i Bağdadi'den başkası değildir. Kendisinin Hindistan'dan geldiğini, Şeyh Abdullah Dehlevi Hazretleri’nin emri üzerine buraya uğradığını, buradan da Şam'a gideceğini, çünkü Abdullah Dehlevi Hazretleri’nin onu Şam halkını irşadla görevlendirdiğini açıklar. Ali Sebdi Hazretlerine Şeyhi Abdullah Dehlevi Hazretleri'nin kendisini de birlikte götürmesini istediğini söyleyince, Ali Sebdi Hazretleri tereddüt etmeden bu talebi kabul eder. İşte Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'nin tasavvuf hayatı bu ziyaretle başlamış olur.
Çağın en büyük mutasavvıf ve müceddidi olan Mevlâna Halid-i Bağdadî aynı zamanda büyük bir veli ve îslâm âlimidir. Kendisi Osman bin Affan soyundandır. Annesinin soyu da Hz. Ali'ye kadar ulaşır. Miladi 1778 yılında Bağdat'ın kuzeyinde bulunan Zur şehrinde doğmuştur. Zahiri ve batini ilimlerin tümü üzerinde uzun süre tahsil görmüş, devrin en büyük hocalarında yetişmiştir. Mevlâna Halid-i Bağdadi Bağdat'taki tahsilinden sonra Hindistan'a da giderek büyük Nakşî mutasavvıfı Abdullah Dehlevi hazretlerinden icazet almıştır. Şeyhi "Abdullah Dehlevi"nin emri üzerine Şam'da görevlendirilmiş, bu görev için Şam'a giderken manevi emir üzerine de o gün Diyarbakır'a bağlı olan Kırkdirek Köyü'ne uğrayarak Ali Sebdi Hazretlerini de birlikte götürmüştür.
Ali Sebdi Hazretleri Şam'da on bir yıl şeyhine hizmet etmiş, onun ilminden, tasavvufi bilgisinden ve feyzinden gerektiği gibi faydalanmışıtr.
Bir gün Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri Ali Sebdi Hazretlerini yanına çağırarak: "Senin süren tamamlanmıştır. Artık icazetini verelim git" deyince, Ali Sebdi Hazretleri: "Ben icazeti ne yapayım, size hizmet etmek bana yeter" der. Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri: "Annen rahatsızdır, git anneni gör ve gel" der. Ali Sebdi Hazretleri şeyhinin bu sözü üzerine yola koyulur. Kırkdirek Köyü'ne geldiğinde annesini vefat etmiş bulur. Birkaç gün sonra tekrar Şam'a döner. Bakar ki bu süre içerisinde de şeyhi vefat etmiştir.
Ama o büyük veli vefat etmeden önce Ali Sebdi Hazretleri’nin icazetini hazırlamış, onu Palu'da görevlendirdiğini vasiyet olarak bildirmiştir. İcazetini Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin kardeşinden alan Şeyh Ali Sebdi Hazretleri, tekrar yola koyularak uzun ve meşaketli bir yolculuktan sonra Palu'ya gelir. Şimdiki türbesinin hemen güney tarafındaki dere içerisinde bir ev yaparak önce burada kalır. Daha sonra eski Palu'ya göç ederek ölümüne kadar tam 45 yıl burada halkı irşad eder. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri 1871 yılında ebedi âleme göçerken, arkasında halife olarak Şeyh Samini Hazretleri’ni, Bingöl'ün Kür Köyü'nden Süleyman Efendi’yi, bu gün Harput'ta medfun bulunan Ahmet Çapakçuri Hazretleri'ni, Kovancılar ilçesi Mirmehmet Köyü'nden Cuma Efendi’yi bırakmıştır.
Nakşîlik tarikatı Elazığ’a ilk defa Ali Sebdi Hazretleri ile girmiştir. Halk onda inanılması zor kerametler görmüş, onun bilgisinden ve feyzinden istifadeye çalışmıştır. Palu'da bozulan nizamı o yıllarda tesis ederek dini gerçek yönleriyle halka anlatmış, onun bu örnek tavırları yüzünden de birçok gayrimüslim İslâmla şereflenmişlerdir. Etkisi kendisinden sonra da devam ederek bölge dışına kadar taşmıştır.
Hayatı boyunca dünya malına hiç değer vermeyen Şeyh Ali Sebdi Hazretleri, bir karış toprak bile satın almamıştır. Onun paraya, pula değer vermemesi ile ilgili bir olay şöyle anlatılır:
Bir gün Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'nin evinde kahve biter. Hanımı durumu kendisine bildirir. "Efendi, misafire vereceğimiz bir kaşık kahve kalmadı." der. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri minderin altından bir miktar para çıkarır ve "Gidin bununla kahve alın." der. Kahve almaya giden kişi kahve satan dükkâna geldiğinde: "Bu paraya kahve verirmisin?" deyince, dükkâncı şaşırarak: "Ne kadar istiyorsun?" der. Kahve almaya gelen kişi: "Valla Efendi dedi ki bu paraya kahve al gel" Dükkân sahibi: "Sen ne diyorsun." der, "Bu paraya bir yük kahve gelir!"
Yine bir gün hanımlarından birisi Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'ne çıkışarak: "Efendi, sen artık yaşlandın, çocuklarımız var, onlara kalacak bir parça mülkümüz bile yok. Düşünüyorum ne yapacağız! Sen hep bu işlerle uğraşıyorsun!" der. Ali Sebdi Hazretleri gayet sakin bir şekilde; "Hanım, sen git bir bulgur çorbası pişir yiyelim, o işi sonra düşünürüz." diye cevap verir. O sıralar bulgur, pirinç gibi zahireler küplerde saklanırdı. Hanımı bulgur çorbası yapmak için kilere gider. Bulgur küpünün ağzını açtığında bir de ne görsün! Küp ağzına kadar altınla dolu değil mi! Şaşkınlık içinde tekrar geri döner: "Efendi, küpte bulgur yerine altın var." deyince, Ali Sebdi Hazretleri: "Hanım benim altında gözüm yok, istesem küplerin hepsi altınla dolar. Çocuklarım yeter ki benim yolumdan gitsinler. Onlara ne mal lazım, ne de mülk." demiştir.
*** *** ***
Yine bir gün Şeyh Ali Sebdi Hazretleri halifelerinden Bingöl'lü Abdullah Efendi'yi özlediğinden görmek ister. Oysa Halifesi Abdullah Efendi Bingöl'dedir. Samini Hazrelleri'ni yanına çağırarak: "Mahmut" der. "Çık şu Abdullahı çağır, ikindi ezanını okusun." Samini Hazretleri hiç tereddüt etmeden dışarı çıkarak Bingöl'e doğru seslenir, "Abdullah, Efendi diyor ki gelsin ikindi ezanını okusun." Aradan çok kısa bir zaman geçer. Dışarıdan bir ezan sesi duyulur. Ezanı okuyan Bingöllü Şeyh Abdullah'tır.
Ali Sebdi Hazretleri'nin sevdiği müritlerinden biri de Samini Hazretleri’dir. Samini Hazretleri Ali Sebdi Hazretleri'nden icazetini alınca bir süre evine kapanarak dışarı çıkmaz. Devamlı ibadet ve taatla meşgul olur. Onun Ali Sebdi Hazretleri'nin yanına gelmediğini gören bazı müritler hemen dedi- koduya başlarlar. "Bak icazeti alınca şeyhini unuttu." Kimi de: "Demek ki Mahmut Samini şeyhini icazet alana kadar sevmiş", "Mahmut Samini icazeti aldı ya, daha şeyhini tanımıyor! Ali Sebdi Hazretleri'nin bana vereceği bir şeyi yok diyormuş!" diye dedikodu yaparlar. Bu dedikodulara Ali Sebdi Hazretleri'nin hanımı da katılır. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri bunları duyar ama aldırmaz. Bir gün hanımı Ali Sebdi Hazretleri'nin yanına gelerek: "Samini seni tanımıyormuş." deyince Ali Sebdi Hazretleri bakar ki dedikodu oldukça büyümüştür. Bunun üzerine müritlerinden Salih'i çağırarak: "Git Samini'nin sarığını sök, boynuna dola çarşının ortasından çekerek getir." der. Ali Sebdi Hazretleri'nin müridi söyleneni yapmak için Samini Hazretleri'nin evine gider. "Efendi seni istiyor" der. Samini Hazretleri hazırlanarak dışarı çıkar:
"Efendi beni nasıl istiyor" der. Derviş Salih: "Efendi dedi ki sarığını sök, boynuna dola ve çekerek getir!" Samini Hazretleri: "Efendi nasıl istiyorsa öyle yap!" der. Derviş Salih sarığı söker, Samini Hazretleri'nin boynuna dolayarak ara sokaklardan çekip götürmek ister. Samini Hazretleri bunu anlayınca birden durur: "Efendi beni nereden götürmeni istedi?" der. Derviş Salih: "Efendi çarşının ortasından getir dedi!" der. Samini Hazretleri, biraz da hiddetlenerek; "Öyleyse Efendi beni nereden götürmeni istediyse sen de oradan götür!" der.
Bir süre sonra Ali Sebdi Hazretleri'nin hanımı pencereden baktığında şaşırır: "Efendi Efendi, bir ışık topu bizim eve doğru geliyor.” diye seslenir. Ali Sebdi Hazretleri hiç aldırmaz. Aradan zaman geçer tekrar; "Efendi ışık topunun içinde iki kişi var bize geliyorlar." deyince Ali Sebdi Hazretleri, "Hanım bak kimdir o iki kişi?" dediği zaman, gelenler biraz daha yaklaşınca hanımı: "Biri Samini, öteki de Salih" der.
Bu olaydan sonra bir daha kimse Samini Hazretleri'ni çekiştirmez.
*** *** ***
Palu beyleri, Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'nin halk tarafından sevilmesinden dolayı rahatsız olurlar. Zaten onun büyük bir veli olduğundan da şüphelidirler. Bey konağında Ali Sebdi Hazretleri'ne sinsice bir plân hazırlanır. Hem onun sahte bir şeyh olduğunu ispatlayacaklar, hem de o gece onu öldüreceklerdir. O büyük zatı akşam yemeğine davet ederler. Önceden murdar olmuş bir tavuğu pişirip önüne koyarlar. Ali Sebdi Hazretleri önüne konulan pişmiş tavuğu afiyetle yer. Beyler kendi aralarında durum muhakemesi yaparlar, derler ki: "Bu nasıl velidir. Yediği tavuğun murdar olduğunu bile anlayamadı! Bu sahte bir şeyhtir. Artık öldürülmesi caizdir." Karar verirler, onu öldüreceklerdir. Beylerin büyüğü Ali Sebdi Hazretleri'nin yanına gelerek: "Şeyh Efendi, tavuk lezzetli miydi?" diye sorar. Ali Sebdi Hazretleri: "Çok güzeldi" der. Palu Beyi: "Afiyet olsun ama o yediğin tavuk murdardı" deyince, Ali Sebdi Hazretleri Beyi yanına çağırarak ağzını açar ve ona ,"Ağzımın içine bir bak hele ne görüyorsun?" der. Bey, Ali Sebdi Hazretleri'nin açılan ağzına doğru bakınca şaşırır: "Bir derya ve ortasında yüzen küçük bir tavuk var." der. Diğerleride gelip bakarlar, aynı şeyi onlarda görürler. Ali Sebdi Hazretleri ağzını kapattıktan sonra: "Şimdi size soruyorum?" der; "Gördüğünüz o tavuk deryayı kirletebilir mi?" Beyler yaptıklarından oldukça mahcup ve pişman olur, Ali Sebdi Hazretlerinin eline kapanırlar.
Kaynak:
Harput Kültüründe Din Alimleri
Günerkan AYDOĞMUŞ