ŞEMŞAT KALESİ
Elazığ’ın 50 km. doğusunda ve Gülüşkür denen mıntıkada, her dönemde Murat’ın iki yakasını birleştiren bir köprü bulunurdu. Tarih boyunca önemli bir geçit yeri olan bu mıntıkanın korunması da çeşitli şekillerde sağlanmaya çalışılırdı. İşte hem bu geçidi, hem de bölgenin önemli kentini korumak için Urartular, Şemşat Kalesini[1] inşa etmişler.
Şemşat Kalesi; eski adı Haraba, yeni adı Örencik olan köyün 300-400 m. doğusunda bulunan toprak bir tepenin üzerindedir. Köy, Keban Baraj Gölünün içine uzanan iki tepelik bir uzantının üzerinde kurulduğu için Arıcak yolu üzerinden dolaşılarak gidilir. Yani köye, Gülüşkür Köprüsüne 5 km. mesafede olmasına rağmen baraj gölünün etrafında 10 km. lik bir yol kat edilerek ulaşılır. Yani önceden Murat Nehrinin kenarında bulunan köy, şimdi Keban Baraj Gölünün içinde bir yarımadadır.
Bizansların Asmosata, Ermenilerin Aşmuşat, Arapların Şimşat[2] ismini verdikleri kale, bahsi geçen adlarla anılan şehrin yanı başındaki bir kısmı tabiî, bir kısmı yığma olan bir tepenin üzerine kurulmuştur.
Kalenin güneyinde bulunan düzlüğe bakılırsa eski yerleşim yerlerinin kalıntıları görülür. Dış surların küçük taş ve kireçle yapıldığı, bu yapının Selçuklu yapısı olduğu; yöreyi inceleyen Baki Öğün tarafından tespit edilmiştir[3]. Bu iddiaya göre iç kale; Urartular tarafından, dış kale de Selçuklular tarafından yapılmıştır.
Şunu da itiraf etmek gerekir ki, çevrede yapılmış Urartu Kalelerinin tamamı (Harput, Palu, Bağin...) sarp ve kayalık tepeler üzerine kurulmuşken Şemşat Kalesinin böyle düz sayılabilecek bir yerde, höyüğü andıran toprak bir tepenin üzerine kurulması akılları karıştırabilir. Hatta bu kalenin küçük olsa da Tadım Kalesine benzemesi dolaysıyla Roma-Bizans yapısı olabileceğini düşündürebilir.
Zaten M. Ö. 200 yıllarında kurulan Sophene Krallığının bölgedeki önemli iki merkezinden biri Arsamosata, diğeri de Harput’tur. Her dönemde mamur olan kentte, Romalılar döneminde madencilik çok ileri gitmiş ve görkemli yapılar inşa edilmiştir[4].
Bizans döneminde bölgenin yönetimi, ikiye ayrılmış: Birincisi Asmosata Teheması, ikincisi Kherpezikon Teheması[5]. Her bakımından Bizans güdümünde olan Asmosata şehrini, Halife Hz. Ömer döneminde mıntıkaya gelen İyaz Bin Ganem ele geçirmiş ve uzun bir dönem Arapların himayesinde kalmıştır.
Araplar da burayı üç bölüme ayırmış: 1-Şam 2- El-Cezire 3- Ermenia. İşte Harput ve Şemşat, Ermeni ucunda kalmıştır. Bir müddet sonra yöreyi Türkler almıştır
II. asra kadar mıntıkanın en büyük şehri olan Şemşat, yıkılmıştır. Dolaysıyla bölgenin diğer önemli şehri olan Harput, daha da büyümüş Artukluların ve Çubukoğullarının başkenti olmuştur.
Elazığ, nasıl Harput’un gözden düşmesine sebep olmuşsa Harput da bir dönemin gözde şehri olan Şemşat’ın mahvına sebep olmuştur.
Kale, Murat Nehrinin kenarında bir tepenin üzerine kurulmuştur. Bu gün için kalenin üç yanı Keban Baraj Gölünün suları ile çevrilmiş durumdadır. Dolaysıyla köy tarafından gelince hem tepenin hem de kalenin en yüksek kısmı ile karşılaşılır. Güneydoğuya doğru kademeli olarak alçalan tepe üzerinde, yaklaşık 40-50 bin metre karelik bir kale içi yerleşim alanı vardır. Dikdörtgeni andıran kalenin doğu ucu, su seviyesinden yaklaşık 50 m. kadar yüksekliktedir. Üç seki halinde tanzim edilen iç alanın kuzeybatı ucu, takriben 100 m. yükseklikte askerî bölge olarak düzenlenmiştir. Çünkü burası hem sur yönünden hem de yükseklik bakımından önemli bir konumdadır. İç duvarla burası diğer kısımlardan ayrılmıştır.
Kalenin kapısı yıkıldığı için yeri ve şekli tam olarak belli değildir. Ancak girişin güney istikametinde olduğu yerle tepe arasındaki eğimden anlaşılır. Ayrıca buradaki düzlük dış surlarla da sınırlandırılmıştır.
Temel kalıntıları bulunan dış surların bir kısmı, göl sularının altında kalmıştır. Dış kalenin hem içinde, hem dışında bulan ev temelleri, kireçli duvar taşlarından kolayca anlaşılır. Kalenin güney tarafında bir üçgen şeklinde inşa edilen dış surların batı duvarı, yaklaşık bir metre kadar yükseklikte varlığını sürdürmektedir. Keban kurtarma çalışmalarıyla yer yer evlerin yapı plânları ortaya çıkarılmıştır. Dış kalede kaç kapının olduğunu, şu an için tespit mümkün değildir. Ancak kalenin üzerinde olduğu tepe ile dış kalenin batı surlarının birleştiği yerde bir kapının var olduğu açıkça bellidir. Zaten iç kale kapısı da buraya 40-50 m. kadar yakın bir mesafede güneybatıya açılır. Dış surlar düz alandaki şehri çevrelerken, iç kale, tepenin üzerindedir.
İç kalenin surları da yer yer kendini gösterir. Kalenin batı ucundaki askerî yerleşim yerinin üzerinde ve daha yüksekçe bir noktada, kale sarayının kalıntılarına rastlanır. Kesme taşları alındığı için sarayın duvarlarındaki şekilsiz taşlar, kireçle kaynatılmıştır. Toprak olmasına rağmen kuzeydoğuya uzanan gayet dik yamacın üzerinde, surlara fazla rastlanmaz. Sadece ortalarda bir burç kalıntısı vardır.
Kalenin kuzeydoğu ucunda 2 m. kalınlığındaki surlar ile bina duvarları, toprak seviyesine kadar yükselir. Yapılan kazılarla bu temeller, iyice açığa çıkarılmıştır.
Kalenin güney tarafında tepenin yüksekliği ve yamacın eğimi azalır. Onun için bu kısmın önünde dış surlar olduğu gibi iç surun duvarları da yer yer görülür. 1-3 m. yükseklikte ve 2 m. kalınlıktaki duvarlar, güney tarafı çevreler. Büyük ve siyah kesme taşlarla yapılan duvarların içi, şekilsiz taş ve kireçle örülmüştür.
Kale, yumuşak toprağın üzerine yapıldığı için tahribata müsaittir. Bina yapılmak için taşların alınması ve define avcılarının kazıları ile surlar, tamamen tahrip olmuştur. Bakımsızlık da eklenince geçmişte, burada bir kalenin var olduğu bilinmez hale getirilmiştir.
YUKARI FIRATTA TARİHİ ESERLER Lütfi PARLAK
[1] Yurt Ansiklopedisi
[2] Nurettin Ardıçoğlu- Harput Tarihi
[3] M. Beşir Aşan- Elazığ, Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İskânı
[4] Yurt Ansiklopedisi
[5] Yurt Ansiklopedisi