SEMERCİ HOCA (FEYZİ ÇİTÇİ)
Harput Meteris mezarlığında, Hacı Tevfık Efendi'nin yanıbaşında medfundur. Beyzade'ye yakın bir yerdedir. Sanduka şeklinde olan mezarının baş şahidesinde: "Çitçizade Hacı M. Feyzi: Rahmetullahi-aleyh–1900–1969" ibaresi vardır.
SEMERCİ HOCA KİMDİR?
1900 yılında Harput'ta dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mehmet Efendi olup, Halep'te ticaretle uğraşırken orada vefat etmiştir. Annesi Kaime Hanım'dır. Semerci Hoca'nın tahsili ile annesi ilgilenmeye çalışmış, askerlik nedeni ile bu tahsili yarım kalmıştır. O, Harput'un "Çitçizadeler" ailesine mensuptur. Ona ilk dersleri Müderris Halil Efendi verir. Medrese tahsilini tamamlayamadan vatani görevini yapmak üzere İstanbul'a gider. Askerlik dönüşü bir müddet İmam Efendi'nin sohbetlerine katılır. Onun vefatı üzerine bu seferde Hacı Tevfik Efendi'ye intisab eder. Hacı Tevfik Efendi tasavvuf ehli, takva sahibi biridir. Dini konularda oldukça bilgili olan bu zattan dersler alır. Harput'ta ve Malatya Sürgü'de bir müddet ücretli imamlık görevi yaptıktan sonra Elazığ'a gelerek semercilik yapmaya başlar. Ona "Semerci Hoca" denmesinin nedeni de budur. Hoca Efendi, Arapça, sarf, nahiv, gramer, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, akaid gibi konularda kendisini iyi yetiştirmiştir. O, Pertek ilçesine imam olarak atandıktan sonra Diyanetin açtığı vaizlik sınavını kazanarak Elazığ'a gelir. Bugünkü Saray Camii'nin yerinde bulunan Hapishane Camii'nde bu göreve başlar. İlk günlerde vaaz vermekte zorlandığını belirtir. Bunun üzerine Hacı Tevfik Efendi'ye giderek durumunu bildirir. Kendi ifadesine göre o büyük zat kendisine bir kitap vererek buna çalışmasını ister. Feyzi Hoca bu kitabı okuduktan sonra çok rahat vaazlar vcrdeğini söylemektedir.
Semerci Hoca, giderek hitabetini geliştirmiş, halkın anlayabileceği bir tarzda konuştuğu için sevilmeye başlamıştır. Vaaz konularını sosyal ilişkilerden, namaz, oruç, hac, zekât ve kurban gibi dini temellerden seçmiştir. Bu vaazlarıyla kısa zamanda Elazığ’da şöhret buldu. O, bu arada sürekli okuyarak dini bilgilerini artırmaya devam etmiştir. O yıllarda merkezi sistemle vaaz verilmediğinden, diğer camilere de giderek bu vaazlarını sürdürür. Onun bu vaazları Elazığ halkı üzerinde etkili olmuştur.
Semerci Hoca Aksaray'da bulunan ailesinden kalma bahçesinde yaz ve kış sürekli oturarak görevi dışındaki zamanlarını bahçesindeki işlere ayırmıştır.
1960 ihtilâli olduğu sabah, Elazığ müftüsü Hacı Ömer Bilginoğlu'nun yerine müftülüğe vekâleten bakmaktaydı. Sabah sokağa çıkma yasağı konulduğu için Semerci Hoca evden çıkarak görevine gelememiştir. Bu yüzden Elazığ'da o sabah ezan okunmadığı için ilgililerce gerekli soruşturma yapılarak Bingöl'e tayin edilir. Bir yıl sonra tekrar Elazığ'a geri döner.
O, müşkülü olan herkesin yardımına koşmuştur. Halkın arasına girerek onların meseleleri ile yakından ilgilenmiş, çoğu zaman bu meseleleri kürsüye taşıyarak, halkın sözcülüğünü yapmıştır.
Semerci Hoca oldukça alçak gönüllü biriydi. Emekli olduktan sonra bile halkın ona olan ilgi ve sevgisi devam etti. Onun Hacı Tevfik Efendi'den icazetli olduğunu vefat ettiği güne kadar en yakınları bile bilmiyordu. Hoca'nın ani vefatı Elazığ halkını derinden üzmüştür. O, öleceği günü sanki biliyordu. O gün çarşıya çıkarak üzerindeki parasını bir fırında bozdurmuş, bununla fitresini dağıtarak Hacı Tevfik Efendi’nin oğlu Mahmut Efendi’nin yanına gelip, hocasının kabri yanında yer istemiştir. Bizzat Mahmut Efendi'den söz aldıktan sonra bu seferde hamama giderek bir güzel temizlenip eve gelmiştir. O akşam kızı ve damadını yanına çağırarak onlara; kendisine emir vaki olursa vasiyetinin cebinde olduğunu ve herşeyi orda yazılana göre yapmalarını tembih etmiştir. Feyzi Hoca o akşam evde otururken bir köşeye çekilerek Nakşî usulünce son dersini de yapmış ve kimsenin görmemesi için mendilini de yüzüne kapatmıştır. Çocuklarının gitme zamanı geldiğinde kızının yanında kalmasını istemiş, gece yarısı geçtikten sonra yatağından kalkarak kıbleye dönmüş ve birşeyler mırıldanmaya başlamıştır. O sırada hanımı uyanarak ondaki gayrı tabiliği anlayınca çocuklarına seslenmiş, Semerci Hoca hanımına eliyle sus işareti yaparak ruhunu teslim etmiştir.. Yıl 1969'dur.
O, oldukça uzun boylu, başı büyük, kaşları kalın, sakalı gür ve uzun, geniş omuzlarıyla pehlivan yapılı biriydi. Konuşmasında mahalli bir şive kullanırdı. Onun vefat etmeden önce hazırladığı vasiyeti oldukça ilginçtir. Bizzat kendi eliyle yazdığı bu vasiyetnamesine şöyle başlar: "Vasiyetname Hüvel'muin, İşhat ve vasiyatname" dedikten sonra besmeleyi yazar, baş tarafına İmam Efendi'nin şu dörtlüğünü koyar:
“Döndüm sana ya müstean
Doğru kapına gelmişim.
Lütuf dilerim el aman
Doğru kapına gelmişim."
Daha sonra: "Ey benim din kardaşlarım ve akraba ve taalukat ve evlatlarım ve torunlarım: Cenab-ı Hak hazır ve nazır ve sanidinidir ki, ben ehlisünnet vel cemata itikat, samimi üzere bir mümin ve müvehit ve abdi aciz müslümanım." dedikten sonra, ilahi emaneti teslim ederken Allah'ın rahmetine nail olmayı temenni etmiştir. Şeytanın kendisini şaşırtmak istemesi halinde, kendisinin Allah'ın ve Resulünün yolunda olduğunu göstermesini yüce Allah'tan dileyerek, buna cemaatin de kıyamet günü İslâm olduğuna şahit olmasını temenni edip, bu bölümün son cümlesini kelime-i şehadet getirerek tamamlamıştır. Devamla,: "Bu fakir tarikat âliye-i Nakşibendiye nisbet ve fırkai nacisane mensubum. Bir günahkâr, mücrim alel ve zail' ibad baktır. Hazreti el haç Muhammed Tevfik-ul Harput-i Hazretleri'nin bendesiyim." ifadeleriyle Hacı Tevfik Efendi'ye intisaplı olduğunu açıklamıştır. Daha sonra Allah’ın bağışlamasına, Peygamber Efendimiz'in şefaatine güvendiğini, ayrıca: "Pirimiz Muhammed Bahaeddin Şah Nakşibend ve Şeyh Abdulkadir Geylani ve Mahmut el Miyadîni ve Mürşidim el haç Mehmet Tevfik el Harput-i kaddesallahu esra-reküm Hezeratının şefaatçi olmalarını lütuf ve keremlerinden dilerim." demiştir. Vasiyetnamenin bundan sonraki bölümünde: "Ben vefat ettikten sonra üzerime kızlarım ve torunlarım (erkek çocuğu yoktur) her cuma gecesi birer Yasin okuyasınız. Ve her zaman din kardeşlerim ve akrabalarım Kur'an-ı Azim-i şan okuyup, rahmetle vadedesiniz. Cümleye hakkım ve hukukum helal olsun." diyerek, mezarının hocası Hacı Tevfik Efendi'nin kabrinin yanın kazılmasını, bunun için oğlu Mahmut ve kardeşi oğlu Bahaeddin Efendilerden izin aldığını söyler. Vasiyetnamenin son bölümünde borcunun olmadığını, yine de musalla taşında damatlarının "Borcu olanlara biz kefiliz" demelerini, cenaze masrafları için kime ne miktarda para verileceğini tek tek belirtir. Ayrıca: "Kırkıncı günü için yemek yapmak, ziyafet çekmek gerekmez." der. Çocuklarına ve torunlarına hayrı iptal etmemelerini de söyler.
Bu son bölümde mal taksimini nasıl yapacaklarını ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Kitapları konusunda da beş tane tefsir kitabının bir kitapçıda satılmasını, diğerlerinin, imamlara, müezzinlere, Kur'an talebelerine, bazılarını da müftülük kütüphanesine hediye edilmesini istemiştir.
Kaynak:
Harput Kültüründe Din Alimleri
Günerkan AYDOĞMUŞ