PİR HASAN
Pir Hasan Türbesi Keban İlçesi’nin güneybatı yönündeki Gökbelen Köyü yakınında bulunmaktadır. Baskil İlçesi sınırına çok yakın olan bu ziyaretgâha hem Keban, hem de Baskil İlçeleri’nden gidilebilir. Türbenin bulunduğu dağın etrafı sarp yamaçlarla çevrilidir. Buna rağmen türbenin bulunduğu dağın üzeri düz kayalık bir yapıdadır. Bu düzlüğün kuzey ucundaki türbeye stabilize bir yolla çıkılır. Türbe Karakaya Baraj Gölü’ne bakmaktadır.
Taş işçiliği ile yapılmış olan Pir Hasan Türbesi, 1966 yılında inşa edilmiştir. İç mekânı iki ana bölümden oluşur. Dış kapıdan girilen ilk bölüm demir cağlarla ikiye ayrılarak avlu ve makam bölümü biribirinden ayrı tutulmuştur. Avlunun sol tarafındaki kapıdan ise mescid bölümüne geçilir. Avlu ve makam bölümü tek pencere ile aydınlatılmaktadır. Türbede elektrik vardır. Ayrıca türbe dışında yığma taş duvarlarla çevrili küçük bir mezarlık bulunmaktadır. Buradaki mezarlar 1900 yıllarına aittir. Bektaşi geleneğinde yapılan bu mezarlarda mum yakma pencereleri vardır.
PİR HASAN KİMDİR?
Pir Hasan Hazretleri’ne ait maalesef elimizde geniş bir bilgi yoktur. Bu zat hakkında en önemli yazılı belge 1465 yılında Osmanlılarca verilen “Siyadet Beratı”dır. Nakibul Eşraflarca düzenlenen bu berat iki sefer yenilenmiştir. En son yenileme tarihi 1849’dur. Bu berat ve yanında bulunan vakıf fermanı Gökbelen Köyü’nde Pir Hasan ismindeki şahıstadır. Buna göre türbede yatan zatın ismi “Hasan Zerrafi”dir. Tarikat silsilesi incelendiğinde hocasının “Şeyh Umari”olduğu görülür. Bu silsilede adı geçen şeyhlerin (Tarikat Hocalarının) bazılarının isimleri şunlardır: Musa ve Muhammed Hanevi, Abdullah Hazevi, Kasım Halidi, Türkani Hernidi, Pir Büvalvas, Pir Handemi, Pir Cüneydi, Mevlana Ahmet Teblisi.
Yaptığımız araştırmalara göre bunların bağlı olduğu tarikat veya kol adını bulamadık. Bu zatın Orta Asya’dan gelen bir Yesevi şeyhi olama ihtimali çok kuvvetlidir.”Pir”ünvanı genelde Orta Asya kökenli tarikatlarda görülür. Bize göre Pir Hasan Zerrafi , Yesevi, ya da, bu tarikatın kollarından birine mensup bir şeyhtir. Osmanlı döneminde verilen 1465 tarihli berata göre bu tarikat Horasan’dan başlayarak Malatya’ya kadar uzanan geniş bir sahaya yayılmıştır.(25) Anadolu’daki birçok türbelerde medfun zatlar gibi bunda da seyyidlik ünvanı vardır. Bu beratta Pir Hasan Zerrafi için: “Büyük bir âlim, büyük bir veli, Allah’ın emirlerini yayan, konuşmalarıyla halkı irşad eden, kurtuluşa götüren iyi bir mürşid, Resül’ün soyundan, takva sahibi, keramet ehli bir evliya” (26) denilmektedir.
“Zerrafi”kelimesi ise Arapça olup, yaymak, saçmak, dağıtmak anlamına gelir. Bu sıfatın diğer tarikatlarda olduğu gibi bu zata sonradan tarikat geleneğince verildiği kanaatindeyiz. Bu sıfatı almasının nedeni de, İslâm’ın ve mensubu olduğu tarikat düşüncesinin yayılması için gayret göstermesi, etrafına bilgi saçması, bilgi dağıtarak halkı irşad etmesi olabilir.
Pir Hasan Zerrafi için verilen berat tarihi 1465 yılı olduğuna göre, bu değerli zat bu tarihten önce yaşamıştır. Yine Gökbelen Köyü’ne yakın bulunan Dervişdere’deki Seyyid Kasım’a ait olduğu ileri sürülen evde bazı eşyaların sergilendiğini gördük. Bunlar paslı bir demir kılıç, sacayağı, oldukça büyük bir maşa, tunç bir şamdan ve dört adet yaban keçisi boynuzudur. Bunu, şunun için belirtiyoruz; Türkistan’daki Pir Ahmet Yesevi Türbesi’nin bir bölümünde medfun bulunan Kazakların son hanlarından Ablay Han’a ait kısımda da tıpkı Seyyid Kasım’a ait evde sergilenen eşyalar gibi bazı eşyalar vardır. Orada da yabani koyunların boynuzu, koyun postları, kılıç, vesaire gibi şeyler görülür.(27) Bu bir Orta Asya geleneğidir. Seyyid Kasım’la Pir Hasan Zerrafi 1300’lü yıllarda yaşamışlardır. Biri büyük bir ihtimalle asker, diğeri ise Yesevi şeyhidir.
Yüzyıllar boyu yöre halkının Pir Hasan Zerrafi’ye verdikleri değer boşuna değildir. Gökbelen köylüleri Kıbrıs Harekâtı esnasında ateşten bir topun ziyaretin olduğu yerden güneye doğru gittiğini, yine ateşten bir topun ziyaretin altındaki bir mağaraya düştüğünü söylerler.
Bu zatla ilgili bizlerin şahit olduğu bir olayı da burada anlatmadan geçemeyeceğiz: Bizi Pir Hasan Zerrafi Türbesi’ne götürmek üzere görevlendirilen Sağlık Müdürlüğü’ne ait aracın şoförü Reşit Aktürk ile Cuma sabahı yola çıkmıştık. Aynı günü görevimizi tamamlayarak Elazığ’a döndük. Aradan dört beş ay gibi bir zaman geçtikten sonra bizi Pir Hasan Zerrafi’ye götüren şoför Reşit Aktürk’e rastladığımda bizi hayretler içinde bırakan bir olay anlattı. Olay şöyleydi: Şoförümüz Reşit Aktürk uzun zamandır bel fıtığından rahatsız bir şekilde yatıyormuş. Elazığ’dan Ankara GATA’ya kadar hangi hastaneye gitmişse, ameliyat önermişler. En sonunda Elazığ Fırat Üniversitesi’ne ait Araştırma Hastanesi’ne ameliyat olmak üzere yatmış. Doktoru şoförümüz Reşit’in son bir kez fizik tedavisini denemek üzere hastaneden birkaç günlüğüne çıkarmış. Reşit hastane çıkışından bir gün sonra Sağlık Müdürlüğü’ne gelince, onu bizi götürmek üzere görevlendirmişler. Pir Hasan Zerrafi Hazretleri’ne ait türbeye gittiğimizde şoförümüz Reşit Aktürk iki rekât namaz kılarak dua etmişti. Akşam eve döndüğünde gece saat üçe kadar yatmadığını, vücudunda bir kaşınmanın ve karıncalanmanın olduğunu, gece saat üçten sonra ancak uyuyabildiğini, sabah saat 6’da hanımının işe gidip gitmeyeceğini sormak üzere yatağından kaldırdığını ve yerinden doğrulduğunda hiçbir ağrısının kalmadığını sevinerek hanımına anlatmış. O, bu olaydan dört, beş ay sonra bizi gördü ve kendisinde bel fıtığından eser kalmadığını bize de sevinçle anlattı.
--------
İlâhi bir aşk ver bana,
Kandalığım bilmeyeyim;
Yavu kılayım ben beni,
İsteyüben bulmayayım.
Aşkın bir od urdı cana
Uş yürürüm yana yana,
Ciğerim gark oldu kana,
Nice zârı kılmayayım
Aşktır bu derdin dermanı
Aşk yolunda verem canı
Yunus Emre eydür bunu;
Bir dem aşksız olmayayım.
Yunus Emre
Kaynak:
Harput Kültüründe Din Alimleri
Günerkan AYDOĞMUŞ