Elazığ Aileleri+

Basında Mared+

PERTEK KALESİ


 23.11.2010 23:40:51   1900 kez okundu.

PERTEK KALESİ

PERTEK KALESİ

 

            Pertek; eskiden Murat nehrinin kenarında, günümüzde ise Keban baraj gölünün yanı başında tatlı bir yamaç üzerinde kurulmuş yemyeşil bir beldenin adıdır. İlçenin; bir anlamıyla İstanbul boğazını andıran cazibesini, maalesef anarşi ve bölücülük yok etmiştir.

            Doğa turizminin canlandığı günümüzde Atatürk’ün deyimiyle “Pertek-Bir tek”, bir turizm cenneti olmaya adaydır.

Pertek Moğolca’da “Karakuş” demektir. Evliya Çelebi’ye göre; Pertek Kalesi üzerinde tunçtan bir karakuş heykeli varmış. Her yıl, sene başı olan nevruz gününde etraftaki toplulukları şehrin pazarına toplamak için poyraza çevrilen bu heykelin kanatlarından çıkan ses, bir işaret sayılırmış. Bunun için şehre Pertek denmiş.[1]

Pertek Kalesinin burcunda bahsi geçen ve Oğuz boylarının simgesi olan karakuşu, buranın fethini gerçekleştiren Halife Hz. Ömer’in kumandanlarından İyaz Bin Ganem’in kaldırıp yerine Arapça bir kitabe koyduğu rivayet edilir. Ancak bu kitabenin akıbeti hakkında günümüze hiçbir bilgi ulaşmamıştır.

Pertek ismi ile ilgili bir rivayet de şudur: Med dilinde “Pere” kelimesi köprü karşılığıdır. Pertek’ in önemli bir geçiş yolu üzerinde olması dolayısıyla Pre-tek, köprücük kelimesini akla getirir. Partlarla ilişkisi dolayısıyla bu adı almış olabileceği de söylenir.[2]

            Pertek şehri, Molla İdris-i Bitlisinin yardımı ile Sultan 1. Selim’e (Yavuz) itaat ederek kale, Bıyıklı Mehmet Paşa’ya teslim edilmiştir.[3] Padişah fermanlarında “Cem Cenab” sıfatı verilen Pertek beyi, iç işlerinde serbest bırakılmış. Sadece savaşlarda Osmanlıya 800 erle yardım etme zorunluluğu getirilmişti.

Şehrin kalesi; Murat nehri kıyısında, yalçın bir kayalıktan oluşan sivri bir tepenin üzerine, dört köşeli olarak yapılmıştır. Hem buradaki yerleşim yerini hem de geçit koruma görevini yapan küçük bir karakol kalesidir.

            Şu an kale, Pertek’in 5 km. güneyinde baraj gölü içindeki bir ada üzerindedir. Ortaçağdan kalan bu yapı, tarihin her döneminde kullanılmıştır. Girişi kuzey yönde olan kalenin duvarları, görkemli ve sağlamdır.

            Ne zaman yapıldığı ve hangi dönemlerde kimler tarafından tamir edildiği, tam olarak bilinmeyen kalede birçok milletin ve bilhassa Osmanlıların derin izlerine rastlanır.

            Kuzey istikametinden bakılırsa kale, iki surdan oluşur. Hafif meyilli bir yamaç üzerine kurulan Osmanlı yapısı dış surlar, yıkıldığı için ön tarafta birkaç metreyi geçmeyen kalıntılar olarak görülebilir. Kalenin diğer kısımlarında dış surlar yoktur. Çünkü buralar oldukça sarptır.      Şunu da ifade etmek gerekir ki Pertek Kalesinin doğu cephesi ile Harput Kalesinin önü, yani batı cephesi birbirlerine çok benzer. Bu da her iki kalenin aynı millet tarafından yapıldığına işaret sayılabilir.

            Kalenin yanı başında eski Pertek Köprüsü, eteğinde yükselen eski iki cami ile bir han harabesi varmış. Biri Pertek beylerinden Rüstem Beyin oğlu Sungur Beyin adını taşır. İkincisi ise 1560 tarihli Çelebi Ağa adı verilen camidir. Baraj sularının altında kalmaması için bu iki cami, sonradan yukarı taşınmıştır.

             Bahsi geçen han, Sultan Murat’ın Bağdat seferi sırasında yapılmış bir kervansaraymış. Ancak baraj sularının burayı almasıyla kervansaray harabeleri, suyun altında kalmıştır.

            Diğer Anadolu kaleleri gibi; suyun kenarında ve semaya baş kaldıran sivri bir dağın üzerinde kurulan Pertek Kalesinin batı tarafı, tabiî korumadan yoksundur. Yani sadece sur duvarından ibarettir. Yerin konumu da çok sarp olmayan bir yamaçtır.

            Rivayete göre Pertek’in ilk yerleşim yeri, kalenin çevresidir. Bu günkü Pertek, eski Perteklilerin yaylak yeriymiş. 1848’de Ahmet Paşa, vilayet olan Hozat’a askeriyle gitmiş. Ancak askerin burada barınamaması nedeniyle Pertek’e dönmüş ve üç yıl burada kalmış. Halk da bunun üzerine yazlık evlerini kışlığa çevirerek oraya yerleşmiş. Bu günkü ilçenin oluşumu, böyle anlatılır.

1885’de belediyesi kurulan Pertek 1927’de ilçe olmuş 1936’da da Tunceli’ye bağlanmıştır.

Güz mevsiminde suların çekilmesiyle ziyaretçilerin, kuzey tarafındaki kaya tepeciklerin üzerinden kaleye ulaşmaları mümkün olabilir. Normal zamanlarda bir ada durumunda olan kaleye, sandallarla gidilir. Kalenin bulunduğu tepenin kuzey uzantısı üzerinde küçük bir kalıntı vardır. 4x5 m. ebadındaki bu harabenin; üç duvarı sağlam, batı duvarı ise yıkıktır. Kaleye 500 m. mesafede olan bu yapının tavanı yoktur. Kapı girişi yıkılmış olmasına rağmen ayakta olan bina, bahsi geçen kervansarayın kalıntısı olabilir.

            Kaleye, ağaçlandırma alanına inşa edilen bir havuz ve tuvaletin yanından tırmanılır. Yükselen yokuşun epey ilerisinde de dış surlara kavuşulur. Bir Osmanlı yapısı olan ve yer yer 3-4 m. yükselen bu duvarlar, kale bedenine uygun olarak kuzey batıya doğru bir burun yapar. Bir üçgeni oluşturan dış surların üzerinde bir bina kalıntısı görülür.

            İç kalenin kuzeybatı köşesinin alt kısmında yaklaşık 4x9 m. ebadındaki yapının iç duvarları; tuğla, dış duvarları moloz taş ve harçla yapılmıştır. 1,5-2 m. yüksekliğindeki duvarlar, hâlâ ayaktadır. Diğer odaların kalıntıları zor fark edilmesine karşılık duvarları, kapı ve pencere yerleri bellidir. Kalenin içi dar olduğundan bu binanın, saray olabileceği akla gelir.

            Kale kapısı buraya bakmaktadır. Kapının çevresindeki surlar, bütün ihtişamı ile ayaktadır. Onun için dış tecavüzlere karşı kapıyı koruyan iki burcun mazgalları, hâlâ görevini yapacak kadar sağlam görünmektedir. (Kapının sağındaki burçta iki sıra halinde; üstte 5, altta 3 olmak üzere 8 mazgal mevcuttur.)

            Kapı girişindeki köşeli burçların alt ve üst kısmını oluşturan kesme taşlar erimiş ve aralarındaki harçlar dökülmüştür. Ancak duvar, yapıldığı günkü gibi mükemmeldir.

            Giriş kısmının güney batısında, yukarıdan aşağıya doğru açılma görülür. Bu yarığın yanları da yıkılmıştır. Rast gele konan taşlarla yapılan tamiratın maksadı anlaşılamamıştır.

            Bu çatlağın etrafındaki yıkıntıdan kapı üzerindeki kitabe de nasibini almıştır. Mor taşlardan yapılan çerçeve içinde; yaklaşık 3 m. uzunluğunda, tek sıralı taş blok üzerine Arap harfleriyle yazılmış kitabenin, çatlak tarafında üç taş bloku yıkılmıştır.

            Kitabenin diğer kısmı okunabilecek evsaftadır. Yerin yüksek olması ve taşların az da olsa yosun tutması dolaysıyla yerden harflerin seçilmesi hayli zordur.

            Bu kitabenin hemen altında tek taş blok üzerine 30x25 cm. ebadında başka bir kitabe daha vardır. İki sıra halinde yazılan harfler, üsttekinden farklıdır.

             Kalenin kuzey doğu köşesi, köşeli bir burçtan oluşur. En üste bir penceresi olan duvar, yaklaşık 50 m. yükseklikte ve kesme taşlardan yapılmıştır.

            Kapının solunda da çıkmalı ve köşeli iki burç bulunur. Bunlardan kapıya yakın olanının 3 mazgalı var. 1 mazgal da surun üzerindedir.

            Kalenin giriş kapısına, gene bir sur gibi örülmüş duvarın üzerinden gelinir. Yıkıldığı için bu yol, sonradan demir sacdan oluşan köprü biçiminde inşa edilmiştir.

            Kale kapısı, küçük ve üzeri tuğla kemerle kapatılmış olmakla beraber şu an için haraptır.

            Dıştan bakıldığında kalenin doğu kısmında, ana kayanın üzerine açılan bir dehliz ağzı görülür. Yaklaşık 15-20 m. yükseklikteki bu dehlizin üzeri ağaçla (cisirle) kapatılmıştır.

            Kalenin güneydoğu ucunda kayalardan oluşan üçgen gibi bir ada uzantısı vardır. Dış surlar burada görülmez. Doğrudan doğruya yüksek kaya kütlesinin üzerindeki sur kalıntıları görülür. Anlaşılan o ki kalenin sarp olan yerlerinde dış sur yoktur.

Güney tarafta duvar kalıntıları oldukça azdır. Kalenin duvar yönünden zayıfladığı bölüm ise güney doğu köşesinden başlar. Ancak sarp kayalar, tabiî bir set oluşturduğu için buradan kaleye girmek mümkün olmaz.

            Şu kadar var ki bu yerli kayalar, blok halinde çatlamış durumdadır. Hatta bazıları düşmek üzere yerinden ayrılmıştır.

            Buradan güneye geçilemediği için ada üzerinden kalenin etrafı dolaşılamaz.

            Kalenin kuzey sur duvarlarının ortasında; boyluca atılmış tahta bir hatıl, hala görevini yapacak şekilde sağlam görünmektedir.

            Kapı noktasında surun kalınlığı yaklaşık 2,5 m. civarındadır. İçeri girilince savunma yerleri hemen göze çarpar. İç taraftaki mazgalların önünde, okçuların oturabileceği kadar geniş yerler vardır. Seğirdim yeri olmasa da kapı arkasındaki yapı, askerlerin ön cephedeki her noktaya yardım etmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmiştir.

            Bu tesislerin ana kaya tarafına düşen blok taşın içinde yarım küp biçiminde ve büyüklüğünde bir oyuk vardır. Ancak bu oyuğun yarısı olmadığı için hangi maksatla kullanıldığı anlaşılamamıştır.

            Kapının olduğu bölgeyi oluşturan kısım, sonradan yapılmış gibidir. Hem taşları farklı, hem de bu kısmın, sur duvarlarına bağlantısı yoktur. Bu ayrıntı, içten kolaylıkla görülmesine rağmen dıştan fark edilmez. Çünkü iki duvarın birbirine değdiği yerde yukarıdan aşağıya bir açılma oluşmuştur.  

            Kapı girişinin güneyine düşen kayanın üst kısmında beşik tonozlu bir yapı mevcuttur. Yarıdan çoğu toprakla dolmuş olan bu yapının kuzey ve güney duvarları yıkılmış olmakla beraber diğer duvarları ve beşik tonozu sağlamdır. Tavan, ponza adı verilen delikli ve hafif taşlardan yapılmıştır.

            Bu yapının alt tarafında, epey duvar kalıntılarına rastlanır. Kapı ve pencere yerleri sağlam olan binalar, kayanın ucunda ve sur duvarları ile sınırlandırılmıştır. Duvarlarda hatıllar kullanılmış olmakla beraber çıkarıldığı için yerleri boştur. Durumdan anlaşılıyor ki insanların ulaşabildiği yerlerdeki hatıllar, sonradan sökülüp alınmıştır.

            Zirvedeki taş bloklar, oyularak oturma yerlerine dönüştürülmüştür. Bu taş oyuklarının altında tahminen tören alanı olan küçük bir düzlük mevcuttur. En zirvedeki taş bloka; üstten 1 m. çapında dik ve tandır biçiminde bir sarnıç oyulmuştur. Altı toprak ve kayalarla dolmuş olan tandırın gövdesi, aşağıya doğru genişlemektedir. Şu anda 3-4 m. derinliğinde olan bu oyuğun alt çapı da 3 m. civarındadır.

            Tandır ağzının kenarlarında oturma yerleri oyulmuştur. Güneye bakan alanın kuzey tarafındaki taşlar, stadyum gibi tanzim edilmiştir. Aynı alan, Palu ve Harput kalelerinin güneye bakan kısımlarında da vardır.

            Kayanın üst kısmında da yağmur sularının dolması için yapılan çukurlar mevcuttur.

            Tören alanının batı tarafında yüksek bir kayanın üzeri düzeltilerek ölü teşhir alanı oluşturulmuştur. En uçta olan bu kısım, kırılmalar dolaysıyla iyice küçülmüştür.

            Bu kayanın hemen üstünde kapı gibi kuzey-doğu, güney-batı istikametinde bir taş oyuğu vardır. Tabanı ve duvar yüksekliği yaklaşık 1 m. olan yapı, muhtemelen meşhur tunçtan yapılan karakuş heykelinin konduğu yerdir. Bir rivayete göre Arap orduları kaleyi fethedince buradaki karakuş heykelini kaldırıp yerine bir kitabe koymuştur. Ancak ne heykelden ve ne de kitabeden arta kalan bir şey olmamıştır. Sadece kaidesi durmaktadır.

            Aynı kaide Harput Kalesinde olduğu gibi Palu Kalesindeki çivi yazılı kitabenin üst yanında da vardır. Menua’nın oturduğu yer olarak nakledilen bu yapının benzerlikler dolaysıyla bir heykel veya başka bir kitabe yeri olabileceği düşünülebilir.

            Şu anda bayrak direğinin dikildiği yer, tamamen düzeltilmiş bir kaya üstüdür. Bu bölgede çanak şeklinde 3-5 m. çapında (tam tepede)  bir oyuk vardır. Ancak etraf uçurum olduğu için yakından inceleme imkânı bulunamamıştır.

            Ölü teşhir taşının altında şekilsiz bir oyuk daha görülür. Tahminen ambar olarak kullanılmıştır. Çünkü burası batı istikametindeki temel kalıntılarından anlaşıldığına göre küçük bir yerleşim yeridir.

            Kale üçgeninin sivri ucundaki burcun duvarları yıkık olsa da bütün görkemiyle ayaktadır. Yarı harap olan burç odaları, kapı ve mazgal yerleri bellidir.

Soku taşı (tahıl ezme taşı) gibi bir taban oyuğunun kenarından girilen burcun iç durumu, gayet kötüdür. (Aynı soku taşı Harput Kalesinde de vardır.) Bu yapı kalenin en zayıf kısmını oluşturan kuzey batı yanını ve uzaktan da olsa kapıyı gözetler. Dolaysıyla bu burç, aynı zamanda sarayın hemen üstünde olduğu için hassas bir konumdadır. Bu önemden dolayı burcun hemen güneyine ikinci bir burç yapılmıştır. Sadece duvarları sağlam olan bu surların alt kısmında; yıkılmış bir odanın tavanındaki cisir başları, hâlâ görücülerini bekler.

Burada olduğu gibi muhtelif yerlerde görülen çürümemiş ağaç kalıntıları, eski kalelerin dayanıklı hale getirilmesinde önemli bir unsur olarak kullanılmıştır. Harput Kalesinde de aynı görüntülere rastlanır. Aslına bakılırsa ağaç hatıl, Anadolu inşaat işlerinde kullanılan mühim bir yapı malzemesidir.

Bu burçların ikisinde de altlı üstlü odalar yapılmıştır. Kalıntılardan anlaşıldığına göre kemerler üzerine konulan kubbelerle üst kapatılmıştır.

Kalede kapı üstü hariç, tuğla kullanılmamıştır. Tamamen taştan yapılan kalede, Urartu izleri bariz bir şekilde görülür. Ancak bazı kaynaklarda Arap figürleri olarak geçen çini ve renkli tuğlaların (güney surda) izine rastlanmamıştır.           

 

 

YUKARI FIRATTA TARİHİ ESERLER   Lütfi PARLAK

 

 



[1] Ahmet Vural-“Pertek”  adlı derleme

[2]  Bilal Aksoy

[3] Bilal Aksoy


Yorum Yap


Yazili Resim



Bu Habere Hiç Yorum Yapılmamış

0


Duyurular


Tümünü Gör

Yönetim Kurulu


Tümünü Gör

Anket

MARED ÇALIŞMALARINI NASIL BULUYORSUNUZ


 


Tümünü Gör

Bugün : 1937   Son 1 Hafta : 20909   Son 1 Ay : 69068   Son 12 Ay: 913551