Şüphesiz ki her insan doğduğu yeri sever, yetiştiği kültürel ortamdan hoşnuttur.
Bu açıdan biz Elazığlılar da şehrimizden, kültürümüzden ve hemşehrilerimizden
gurur duyarız. Ancak Elazığlıların paylaştığı ortak gururun
esas sebebi; Elazığlıları tanıyanların, onlarla arkadaşlık edenin, Elazığ’da çalışanların kısaca ülkemizin her
tarafından insanların Elazığ ve Elazığlılara gösterdiği sevgi ve ilgidir. Onun içindir ki Elazığlılar; kendisini böylesine sevdiren bu değerlere uygun davranır, onun orumluluğunu taşır, hep bu imajın bozulmaması,zarar görmemesi için özel çaba sarf ederler. Bunlar da aziz milletimizi millet yapan değerlerdir. Elazığlıların, Elazığlı olduklarından dolayı gördükleri ilgi ve alaka, mevki-makam, mal-mülk ve şöhretinden kaynaklanan ilgiden hep daha fazla
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ne mutlu ki, ben de işte bu güzel şehrin Sivrice ilçesi Dedeyolu, eski adı Yukarı Huh Köyü’nde 1959 yılında dünyaya gelmişim. Sivrice ilçesi bu köyde kurulmuş adını da buradaki Sivrice Dağı’ndan
alır. Ancak birkaç kaymakam görev yaptıktan sonra ilçe merkezi Gölbaşı’na taşınmıştır.
Babam Ömer Ağa, dedem Seydi Efendi’dir. Sülalenin Horasan’dan geldiğine dair genel inanış var. Kabile kona-göçe bu süreçte birçok yöreye dağılmış, bir kısmı da Harput’a gelip yerleşmiş. Burada gösterdiği yararlılıklar sonucu alaybeyliğini elde etmişler. Ancak Alaybeyzade Ahmet Bey
ve oğulları Harput kadısının öldürülmesi hadisesi sebebiyle 1700’lü yılların başlarında Harput’tan Yukarı Huh Köyü’ne tımar ağası olarak gönderildiği söylenir.
Babam üç evlilik yapar. Rahmetlinin hayatı tam bir roman gibidir. Küçük yaşta evden ayrılır. Yolu Amasya’ya düşer, burada ilk evliliğini yapar. Bu evlilikten bir kızı olur. Kısa bir süre sonra Elazığ’a dönmek zorunda kalır. Ancak, eşi gelmek istemez.Bunun üzerine ayrılırlar. Bu süreçte yaşananlar ve sonrası tam bir Türk filmidir.Sonra ikinci evliliğini Elazığ’da gerçekleştirir. Bu evlilikten üç erkek ve bir kızı olur.Annem Fatma Hanım üçüncü eşidir. Beş kız bir erkek olur.
Toplam 11 kardeşiz.Ağabeyim HakanTurgut, Eskişehir’e öğretmenolarak atanınca beni de buraya gönderdiler.Eskişehir Devrim Ortaokulu’nu bitirdim.Şair olan hemşerimiz Mahir Gürbüz Eskişehir’e ilk gittiğimde orduevinde askerlik yapıyordu ve bana ilk kola ve yaş pastayı o Ismarlamıştı. Unutamam.
Ortaokulu bitirdikten sonra Elazığ Lisesi’ne başladım. Ağabeyim Ferdi AKSOY’UN evinde alıyordum. Birinci sınıfın ilk sömestri tatiİinde babam rahmete kavuştu. Bu ölümün üzerimdeki tesiri çok derin oldu. Toparlanmam yıllar aldı ve yıllarımı da benden aldı. O dönem sıkıntılı bir dönemdir. Beni etkileyen önemli olaylardan birisi de sınıf arkadaşım, Elazığ’ımızın bir kültür adamı olan Şair Nazım PAYAM’IN bir kavga esnasında bıçaklanması hadisesidir. Son sınıfta tekrar Eskişehir’e gittim.
Eskişehir Atatürk Lisesi’ne nakil yaptırdım. Seyitgazi Lisesi’nden mezun oldum. Bir müddet pancar
bölge şefliğinde tesellüm memur muavini olarak çalıştım. Elazığ’ımızın değerli eğitimcilerinden Faruk Nafiz GÜRAKAR Bey, Göral KESKİN Bey, Semih EMİR Bey ve kardeşleri, İrfan EFLATUN Bey,Bahadır Bey, Vahit Bey gibi arkadaşlar o dönemde Eskişehir’de okuyorlardı.
Lise yıllarında köylüm ilkokul öğretmeni Mehmet GÜLEŞEN bize ağabeylik yapmıştır. Kendisini rahmetle anmak isterim. O yıllarda ipek böcekçiliği, sebzecilik ve tavukçuluk deneyimim oldu. Bu tecrübeler okuma arzumu daha belirginleştirdi.Dershaneye gitmeye karar verdim. O yıl yeni açılan, bugün Türkiye’nin güzide eğitim kuruluşundan olan Final Dergisi Dershaneleri’nin öncüsü olan İstanbul Dershanesi’ne başladım. Dostluklarını benden esirgemeyen İhsan ÖZEN Bey ve İbrahim TAŞEL Bey motive olmamda etkili oldular.
1981 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdim. Öğrencilik evini paylaştığım Bülent YURT’LA tanışmam en önemli şansım oldu. Ona Allah’tan rahmet diliyorum. Eşim Pembe Hanım’la aynı dönemde okuduk. 1985 yılında mezun oldum.
Okul bitince avukatlık stajına başladım. Hâkimlik-savcılık sınavını kazandım.Ancak, ilkokuldan beri kaymakam olma arzum vardı. Sınavına girdim ve kazandım.Bu arada avukatlığa başladım. İşlerim umduğumdan da iyi giderken annemin de etkisiyle kaymakam adayıolarak Siirt’te 1986 yılında göreve başladım.
Kırşehir Mucur Kaymakam vekilliğine atandım.Ardından Antalya Kaş Kaymakam vekilliğine görevlendirildim.Kaymakamlık kursu akabinde Yozgat Şefaatli ilçesine kura ile asil kaymakam olarak atandım.Evlenip göreve başladım. İlk oğlumuz Ömer Fatih dünyaya geldi.
Kısa bir süre sonra yurt dışına gönderilmek üzere yabancı dil kursuna çağrıldım.Şimdi İzmir valisi olan hemşehrimiz Cahit KIRAÇ Bey’le aynı kursa katıldık.O zaman Erzurum Vali Yardımcısı idi. Sonra İngilizce öğrenmek ve mesleki bilgimi artırmak üzere ABD’nin Teksas eyaletine gittim.
Dönüşte Adıyaman ili Sincik ilçesine atandım. Burada hemşerimiz Doktor Fikret ERSÖZ ve Eflatun BENZER yine eğitimci Bahri TAŞ ile birlikte görev yaptık.Mükremin TOPÇU ise askerlik şube başkanı idi. Burada görev yaparken Burdur’da kısa dönem askerlik görevimi de yaptım. Ortanca oğlumuz Kemalettin Ahmet dünyaya geldi.
Edirne ili Enez ilçesine 1993 yılında atandım. Burada görev yaparken bir belediye başkan adayı ile ilgili olarak Elazığ milletvekili Ali Rıza SEPTİOĞLU Bey’le telefonla tanıştım. Bu ilçede bile kendisinin işe girmesine yardımcı olduğu hemşehrimiz vardı. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Yaklaşık üç yıl sonra Diyarbakır’ın Bismil ilçesine atandım. Yapılan bu tayinin haksız olduğunu düşünerek istifayı düşündüm.Ancak, Vali Mehmet CANSEVER’İN yönlendirmesi ile hemşehrimiz İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR Bey’le görüştüm. Bu haksızlığın düzeltilmesini istedim. Bir yıl daha buradaki görevimi sürdürdüm. Küçük oğlum Yunus Emre Enez de dünyaya geldi.
1997 yılında Urfa Vali Yardımcılığı’na atandım. Elazığ kökenli Şehabettin HARPUT valimiz idi. Elazığ ve Urfa gibi sosyal ve kültürel hayatı bu kadar birbirine benzeyen iki şehir daha var mıdır bilemiyorum. Sanırım bunun kökeni, Balak Gazi’nin Urfa Suruç Kalesi komutanı iken Haçlılarla girdiği mücadele sonrası Harput’a gelip yerleşmesi dönemine kadar gider. Bu yakınlığın geliştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünürüm. Bu amaçla Urfa’da Urfa-Elazığ gecesi yapmıştık. Elazığ’dan Vali Lütfullah BİLGİN Bey, sanatçılar, gazeteciler dahil çok geniş bir katılım oldu. Gecemiz birçok hemşehrimizin hala unutamadığı derecede sıcak ve coşkulu geçmişti. Sahnede,Mehmet ÖZBEK Bey, Kerküklü sanatçı Abdurrahman KIZILAY Bey ile Elazığlı Lokman TASALI Bey, bu yörelerin kültürünün benzerliğinden bahisle sıra geceleri ile meşklerin birbirlerine ne kadar benzediğini örnekler sunarak anlatıyorlardı. Dinleyenler adeta mest olmuştu. Arkamda oturan bir Urfalı “Sayın valim siz de herhalde meşklerde çok bulunmuşsunuzdur.” diye söyleyince ben de düşünmeden “Ne demek, tipim yoksa çok mu keş görünüyor!” dedim “Estağfurullah efendim!” deyince orada hemen,
Aşkla meşkle alakamı kestim ben
Rüzgar olup diyar gurbet estim ben
Peygamberler şehrine gakkoşlar gelmiş
Söyleyene söyletene mestim ben
Diye bir dörtlük aklıma gelmiş, bunu hemen not etmiştim. Elazığ Musiki Cemiyeti Başkanı Sayın Nihat KAZEZOĞLU bunu çıkardıkları Bülten’de yayımlamıştı.Böylece hayatımda ilk defa yazdığım bir dörtlük yüzünden bana şairlik yakıştırması yapılmıştı. Bu hızla ben de şair Hayri Bey’in “Ne olaydı” şiirine “Keşke Olaydı” diye nazire yazma cüretini göstermiştim.
KEŞKE OLSAYDI!
Söylemekle olmadı, ah keşke! Ah! Olaydı
Harput’un yarenleri, hep bahtiyar olaydı
Kale, çarşı, minare, Harput olmuş virane
Tümü ihya edilip, yine mamur olaydı
Çarşılar doldu taştı, caddeler haddi aştı
Mamuratül-Aziz’de, bir de metro olaydı
Hazar Baba ve Gölü, seneler geçiyor ölü
Hazar Birlik kurup, yaşam merkezi olaydı
Saray, İzzet Paşalar, arasında alanlar
Üstü yıkılıp da park, altı pazar olaydı
Urfa GAP’ın merkezi, kucaklıyor herkesi
Nebiye varmak için, bize bir yol! Olaydı
Elazığlı hep bekler, derdine dertler ekler
Derdini büyütmeden, yaren derman olaydı
Nolaydı hey.. gakkom hey, sevgi saygı olaydı
Alevi’si sunnisi, topu gardaş olaydı
Şairlik zordur küvrem, haddi aştın be Hürrem
Beceremedin bari, düşün gerçek olaydı
Diye o dönemde kendimce Elazığ’la ilgili özlemlerimi ve Elazığ’da yapılması gerektiğini düşündüğüm projeleri dile getirmeye çalışmıştım. Urfa’da Balıklı Göl Projesi dahil birçok tarihi eseri kazandıran ŞURKAV’A benzer kuruluşun oluşturulması gayretleri Vali Osman Bey’in zamanında HARVAK’IN kuruluşu ile gerçekleşti.Harput’un ihyası için bir adım atılmış oldu. Burada Avukat Vedat PEHLİVAN’IN hakkını teslim etmek gerekir. Yine Hazarbaba Dağı’nın eteklerinden Çüngüş, Çermik
üzerinden Şanlıurfa’ya duble yol yapımı Elazığ kamu oyunda tartışıldı. Naziredeki bize bir yol olaydı’dan bir kastım da bu yoldur. Bu gayretlere ben de bir makale yazmak suretiyle katkıda bulunmak istemiştim. Elazığ milletvekili Mustafa Gül Bey’den Abdulbaki TÜRKOĞLU Bey’e yine Urfa milletvekillerinden Zülfikar İZOL Bey’den Mahmut KAPLAN Bey’e birçok milletvekili ilgilendi. Ne yazık ki bu projenin gerçekleşme şansı olmadı. Hala bu yolun iki şehir için bolluk bereket ve mutluluk getirebilecek, Elazığ için yapılabilecek en önemli projelerden biri olduğuna tüm kalbimle inanırım.
Görevle ilgili bazı sıkıntılarım sebebiyle Urfa’daki görev sürem henüz dolmadan tayinimi istedim. İçişleri Bakanlığı hukuk müşavirliğine atandım. Bir müddet sonra bakanlık KİHBİ dairesi başkanlığına görevlendirildim. Sonra tekrar hukuk müşavirliğine döndüm. Ankara Üniversitesi-ATAUM düzenlediği; Avrupa birliği ve uluslararası ilişkiler temel eğitim, AB hukuku ve çeşitli uzmanlık alanlarında seminer ve kurs programlarına katıldım. Hukuk müşavirliği merkez kaymakamlığı gibidir. Birçok meslektaş bir arada, ancak yapılan fazla bir iş yoktur ve birçok insan aynı masayı paylaşır.Şimdi TRT Genel Müdürü İbrahim ŞAHİN Bey yine Adıyaman Valisi Ramazan SODAN Bey, rahmetli Seyfi ÖZDİL Bey (Seyfi Baba) gibi arkadaşlarla aynı oda ve masaları paylaştık.
Büyük oğlum Ömer Fatih askeri lise sınavlarına katılıyordu. İstanbul’a gittik.Askerlik arkadaşım Karayolları 17. bölge müdürü Yakup DOST’UN misafiri olduk.Misafirhanede kalıyor, boş zamanımızda İstanbul’u geziyorduk. Birçok insan gibi ben de İstanbul’un büyüsüne kapıldım. Ömer’inde askeri okulu kazanabileceği belli oldu.Bir gün bakanlık koridorunda müsteşar Şahabettin HARPUT Bey’le karşılaştık. Durumdan haberdar olunca, seni İstanbul’a gönderelim dedi. Kadıköy kaymakamlığını
önerdi. Ben de vali yardımcılığı olursa gidebileceğimi söyledim ve böylece İstanbul serüvenim başladı. Fakat Ömer askeri okula gitmek istemedi.
İstanbul iki kıtanın birleştiği boğaz dediğimiz muazzam bir noktada kurulmuş, üç imparatorluğa
başkentlik yapmış,bizim tarih ve kültürümüzün bir özeti olan şehirdir.Elazığ’ı da öyle sayarım.
İstanbul’un minyatürü gibidir.Onun içindir ki, nasıl Elazığlı olmaktan gurur duyuyorsam aynı şekilde
İstanbul’da görev yapmaktan da gurur duyarım.Bana verilmiş bir şans, bir armağan olarak görürüm.
Ankara’dan gelirken İstanbul’da iş dışındaki gezme görme ziyaret etme gibi alanlara daha fazla vakit ayıracağımı düşünmüştüm. Ancak İstanbul’a gelince kendime yeni işler yaratarak onlarla uğraştım. İstanbul istihdam raporunun hazırlanması çok zamanımı aldı. Yaklaşık iki yıl haftada bir toplanmak suretiyle hazırlandı. Yine İstanbul gıda platformunu gerçekleştirdik. Platforma destek için Gıda Kuruluşları Derneği’ni kurduk. Altın Lale ödülleri verilmesinin alt yapısını oluşturduk. GIDA İstanbul dergisini çıkarmaya başladık.
İstanbul’da ciddi bir Elazığlı nüfusa karşın ekonomik sosyal kültürel ve siyasi hayatında Elazığlıların varlığı ve etkisi az gibi görünüyor. Bu Elazığlılar için bir eksiklik olduğu gibi Türkiye’nin bir hülasası olan İstanbul için de büyük bir kayıptır.Kısaca, Elazığlı İstanbul’a verebileceklerini vermekte ve alabileceklerini almakta yetersiz kalmaktadır. Bu sıkıntı ancak birlik ve beraberlik içerisinde, hemşehriler arasında yardımlaşma ve dayanışması ile aşılabilir. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu olarak; İstanbul’un her ilçesinde bir Elazığlılar derneği kurulması ve bunların birlik veya federasyon çatısı altında toplanmalarını çok arzu etmemize rağmen istenilen ölçüde başarılı olamadık. İbrahim TAŞEL Bey’den Faruk Bey’e, Mehmet GÜL Bey’den Osman BENZEŞ Bey, Mehmet UÇAR Bey’den Şadi ÇARSANCAKLI Bey’e, Fethi KAYA Bey’den, Mehmet UÇAR Bey’e, Ahmet ÖZDEM Bey’den Gürkan ÖZENSOY Bey’e, Osman EBİLOĞLU Bey’den Hasan KONUK Bey’e ve birçok milletvekiline kadar geniş bir kesim bu konuda bir şeylerin yapılması gerektiğine inanıyorlar. İnşallah bunu gerçekleştirmenin bir yolunu buluruz.
Göz açıp kapatıncaya kadar üç buçuk yılın geçtiğini fark ettim. Eyvah! İstanbul’u görmeden tayinim çıkıp gideceğim, bari bundan sonra vaktimi iyi değerlendireyim diye düşünmeye başlamıştım. Gıda platformunun basın toplantısı için hazırlık yaptığım günün akşamı personel genel müdür yardımcısı arkadaşım Şerif YILMAZ’DAN Arnavutköy Kaymakamlığı’na tayinimin çıktığını öğrendim. Zamanı yine ıskalamıştım. Demek ki bizim kısmetimiz de böyleymiş dedik. Bu tayin de biraz zamansız oldu. Yaşlı anam vali yardımcılığından kaymakamlığa gidişimi tenzili rütbe olarak algıladı. “Oğlum sen ne ettin ki tayinini çıkardılar. At’tan indirip eşeğe bindirdiler.” diye sitemde bulundu. Hatta “Bunu yapanların da yanına kalmaz ha.!” diyerek beddua bile ettiğini Elazığ üslubuyla hissettirdi.
Şimdi bu ilçenin kuruluşunu gerçekleştirmek, insanlarına hizmet etmek için gayret ediyorum. Yıllar sonra insan; malın mülkün, görevin, mevki ve makamın her ne olursa olsun insan olarak en büyük varlık sebebinin insanların ihtiyacını gidermek, hayatını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek olduğunu, kısaca insanlara faydalı olma olduğunu daha iyi anlıyor. Önemli olan ülkemizin yaşanabilir, yaşanır hatta yaşanacak ülke olması. Bu yaşanacak yerlerin başlarında Elazığ’ın da olması en içten dileğimdir.Bunun gerçekleşmesi için çalışanların hepsini saygı ve minnetle anıyorum. Ülkemiz ve değerlerimizin sonsuza kadar yaşamasının buna bağlı olduğu düşüncesiyle hemşerilerimi muhabbetle selamlıyorum.
Hürrem AKSOY İstanbul-2009
Kaynak:Zekeriya BİCAN - SEKİZİNCİ ŞEHİR İZ BIRAKANLAR