Elazığ Aileleri+

Basında Mared+

ESKİ MEDRESELER VE KÜTÜPHANELER GENEL BAKIŞ


 23.11.2010 23:26:19   1696 kez okundu.

ESKİ MEDRESELER VE KÜTÜPHANELER GENEL BAKIŞ

ESKİ MEDRESELER VE KÜTÜPHANELER GENEL BAKIŞ

 

            Birbirine yakın anlam ifade eden bu iki kavramı ayrı ayrı incelemeyi uygun bulduk:

            I-Medrese: Arapça bir kelime olup “ders verilen yer” anlamına gelir.

            Son din olarak tanımlanan İslam’ın, cihana yayılabilmesi için prensiplerinin kısa zamanda öğretilmesi gerekiyordu. İşte bu yeni dinin kabulü esnasında Müslümanlıkla ilgili bilgiler,  evlerde verilmeye başlandı. Duymasınlar-görmesinler diye müşriklerden saklanan evler, dinin yayılmasında insanların zihnine tohum atılan ilk mekânlar oldu.

Her ne kadar kelimenin manası ders verilen yer olsa da buralar, bir anlamda İslam eğitiminin yapıldığı yerlerdi. Dolaysıyla işe bu noktadan başlarsak ilk medrese, Dâr-ül Erkamdır. (Erkam’ın evidir.) Çünkü Erkam’ın evi, bir okul hüviyetinde olmasa da yeni dinle ilgili bilgilerin öğretildiği yerdi.

Tabi Hicretten sonra bir ölçüde korku kalktığı için öğretimle ilgili işler de açığa çıkarıldı. Haliyle Mescid-i Nebi, İslamî eğitim ve öğretimin merkezi oldu.

İslam devleti büyüyünce nüfus da artmaya başladı. Dolaysıyla ihtiyaç duyulan okullar çoğalmak zorunda kaldı. Dinin ilk emrinin “oku” olması da bu işte etkili oldu. 

Teşkilâtlar büyüdükçe problemler de ortaya çıkmaya başladı. Bilhassa küçük çocukların mescitleri kirletmeleri, önemli bir mesele oldu. Bu sıkıntıyı gidermek için küçük çocukların okulları, tamamen camilerin dışına çıkarıldı. Büyüklerinki ise camilerin yanında inşa edilen odalara taşındı. Eshâb-ı Suffa (Mescidin sofasında toplanan dostlar) adı verilen topluluk, böylece ortaya çıkmış oldu.

 Medreselerin ayrılmasındaki önemli bir sebep de; namaz vaktinden sonra mescde gelenlerin, ders alan öğrencilerin kalabalığı ile karşılaşmasıdır. Yani gürültülü bir ortamda namaz kılma zaruretinin ortaya çıkmasıdır. Sebepler üst üste gelince iki kavramın birbirinden ayrılması gereği hasıl oldu.

Şunu da ilâve etmek gerekir ki giderleri zengin Müslümanlar tarafından karşılanan medreselerde, sadece İslam öğretiliyordu. Yani medreselerin çekirdeği olarak tanıtmaya çalıştığımız bu ilk mekânlar, din öğretimi yapan okullardı. Çünkü İslam, akidesiyle insanların idrakini fethetmeye çalıştığı için ilk önce, dinin öğretilmesi icap ediyordu. Bedir Savaşında alınan esirlerin, on Müslüman’a okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılması işte bu anlayışın ürünüdür.

            Hem istatistikî bilgi olması açısından, hem de İslam’ın medreselere verdiği önemi ortaya koyması açısından şu malûmatı burada vermek uygun olur: XII. Asırda Şam’da 20, Bağdat’ta 30, Gırnata’da 17 büyük 120 küçük medresenin açıldığı[1] rivayet edilir.  

            İslamiyet’i kabul eden Türkler, yeni dinlerini kaynağından öğrenmek için kendi alfabelerini bırakıp Arap alfabesini almışlardı. Böylece yeni din ve alfabe ile birlikte yeni kelimeler de dilimize gelmeye başladı. Divan Edebiyatı, bu gelişmelerin neticesinde oluştu.

            Bu günkü anlamda İslam Dünyasının ilk teşkilâtlı okulu XI. asırda açıldı. Selçukluların meşhur veziri Nizamülmülk (Ölümü–1092) Bağdat’ta 1066 tarihinde dünyaca şöhretli Nizamiye Medreselerini kurdu.

Selçuklular; bir yandan parasız tahsil yaptıran medreselerin sayısını çoğaltırken diğer yandan da hocalarına maaş bağlamışlardı.[2] Kısaca bu hususta epey mesafe alan Selçuklular döneminde; 1202 Konya Şemseddin Altunok Medresesi ile 1234 Kayseri Hondhatun Medresesi... yapılmıştır. İlhanlılar döneminde ise: 1272 Sivas Çifte Minareli Medrese ile 1330 Erzurum Yakutiye Medresesi... kurulmuştur.

            Anadolu’da da İslamî ilimlerin öğretildiği yüksek öğretim kurumlarına medrese dendiği, herkesin malumudur. Ancak kavramın içeriği sadece bundan ibaret değildi. Yani ilkokulların üzerinde eğitim ve öğretim yapan orta ve yüksek öğretim kurumlarına da medrese dendiği bilinmelidir. 

             Osmanlıların ilk medresesi İznik’te Orhan Gazi tarafından 1331 tarihinde inşa edilmiştir. Ardından 1326’da Bursa Manastır Medresesi, 1447’de II. Murat’ın Edirne’de yaptırdığı büyük medrese, 1471’de Fatih Külliyesi (8 medreselidir ve ilahiyat ağırlıklıdır.) Daha sonra Süleymaniye Tıp Medresesi, bir külliye niteliğinde yapılmıştır.[3] 

            Osmanlılarda 5-6 yaş arasındaki çocuklar, sıbyan mekteplerine gönderilirdi. 15-16. yüzyılda İstanbul’da 200 sıbyan mektebinin olduğu rivayet edilir. Bu rakama köyler de eklenirse, sayı oldukça kabarır.

            Her biri bir vakfa bağlı olan medreseler, bir dershane ile etrafındaki öğrenci odalarından ibaretti. Hocalarına müderris denen bu okullardan mezun olanlara, icazetname verilirdi.

             Medreselerin günlük eğitim süresi 5 saatti. Haftada 4 gün olan öğretim, sabah namazı ile öğle namazı arasında yapılırdı. Öğrenci sayısı 20’yi geçmezdi. Çalışkan öğrenciler, tahsilini çabuklaştırabilirdi. Bu okullardaki program; Arapça, Farsça ve Türkçe takip edilirdi. Eğitim öğretim işlerini yörenin müftüsü denetlerdi.

            Medrese üstü eğitim veren ilk Enderun, Murad-ı Hüdavendigâr zamanında Edirne’de açılmıştır. Sarayın ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman yetiştiren bu yüksek okul öğrencilerine dünyada ilk defa zekâ testi uygulanmıştır.

Gerileme devrinden sonra yüzünü Avrupa’ya çeviren devlet, batı muhtevalı okullar açmaya başladı. 1795’te Mühendishane, 1825’te Tıbbiye, 1834’te Harbiye açılır. 1840’da Mekteb-i Maarif-i Adliye adiyle ilk ortaokul, 1869’da da Sultanî adiyle ilk lise kurulur.[4]

            Zaman içinde yöremizde de birçok medrese açılmıştır. Ancak camilerin etrafında yapılan medreseler, yapısı itibarı ile zayıf oldukları için sonradan tamamına yakını yıkılmıştır. Bu cami medreselerinden günümüze, sadece Sağman Medresesi ulaşabilmiştir. Müstakil olarak yapılan ve sağlam olarak günümüze kalan bir başka medrese de Çemişgezek Hamidiye medresesidir.

Yıkıldıkları halde isimleri yaşayan medreseler ise: Harput’ta; 1156 tarihinde Fahreddin Karaaslan’ın inşa ettiği Ulu Cami[5] Medresesi, yöremizde yapılmış en eski medreselerden biridir. Ayrıca; Alacalı Cami Medresesi, Kurşunlu Cami medresesi (Bu medresenin ön duvarı, caminin güneydoğusundaki ilköğretim okulunun bahçe duvarı olarak görülebilir.), Mollaköy; Molla Ahmet Peykerci Camii Medresesi, Eski Malatya; Ulu Camii Sahabe-i Kübra Medresesi, Keban; Yusuf Ziya Paşa Camii Medresesi ve kütüphanesi, Çemişgezek; Yelmaniye Camiinin yeri olan medrese, Palu; Cimşit Bey Camii Medresesi,... bunlardan bazılarıdır.

             İlave olarak   Kurşunlu Camiinin çevresinde yapılmış olan; İsmailiye, Ziyaiye, Mehmet Ağa ve Çolakzade Medresesi.[6] Harput; Ulu Caminin bulunduğu Camii Kebir mahallesi sakinlerinden Keşşafzade Seyyid Ali Bin Seyyid Mustafa Ağazade’nin inşa edip vakfettiği (1793) bir medrese... varmış.[7]

            Dikkat edilirse yöremizde yapılan medreselerin tamamına yakını, kişilerin yaptırdığı vakıf medreseleridir. Hepsinin de ayrı ayrı birer kütüphanesi varmış.

           

YUKARI FIRATTA TARİHİ ESERLER   Lütfi PARLAK

 

 



[1] Mahmut Karakaş- Müsbet İlimlerde Müslüman Alimler

[2]  Rehber Ansiklopedisi

[3] Hayat Ansiklopedisi

[4]  Hasan Ali Yücel-Türkiye’de Orta Öğretim

[5] Nuran Özer- Dünü ve Bu Günüyle Harput adlı kitaptaki makalesi

[6] Halil Günek-Sabri Karadoğan: Harput’ta Rekretif Amaçlı Fiziki Mekân Düzenlemeleri ve Çevre Planlaması

[7] Prof. Dr. Ziya Kazıcı- Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Vakıfların Harput’taki Hizmetleri


Yorum Yap


Yazili Resim



Bu Habere Hiç Yorum Yapılmamış

0


Duyurular


Tümünü Gör

Yönetim Kurulu


Tümünü Gör

Anket

MARED ÇALIŞMALARINI NASIL BULUYORSUNUZ


 


Tümünü Gör

Bugün : 2188   Son 1 Hafta : 16643   Son 1 Ay : 64802   Son 12 Ay: 909285